Kafkas dansları savaş ve aşk temaları üzerine yapılandırılmış muhteşem koreografilere ve müzikler sahip gösterilerdir.Herbir oyun o toplumda derin izler bırakmış tarihsel olayları anlatır.´´raflar´´rumuzlu arkadaşın görüşlerinin aksine,Dünya çapında ün yapmış Kafkas dans toplulukları vardır.Bunlardan en önemlisi bu yaz İstanbul,dada gösteri yapan ´´SHARATİN´´(şaratin]dir.Bu gurup birçok uluslararası festivalde birincilik almış ve dünya,nın pekçok ülkesinde özel davet üzerine gösteriler yapmıştır.Ancak günümüzde eski gücünden biraz uzaklaşmış olmasına rağmen hızla eski günlerine dönmektedir.Gücünü kaybetmesinin sebebi ise 1992-deki özgürlük savaşında üyelerinin bir çoğunu kaybetmesindendir.
11 Mayıs 2011 Çarşamba
Bar Oyunu
Yurdumuzun Erzurum, Kars, Gümüşhane, Bayburt, Ağrı gibi yörelerinde görülen kimi oyunlu türküler Bar olarak adlandırılır. Bunlar da, kimi halaylar gibi, sıralı olarak, birbirine bağlı müziklerle oynanır. Ancak, barlar, bağımsız ezgi kuruluşları içinde, çoğunlukla tek bölümlü bir biçim yapısında olup, bu yönüyle, çok bölümlü kimi ezgilerden farklılık gösterir.
Bölgede, ya baradı verilen ya da bir kelimeye bağlı olarak kullanılan barsöyleyişi; kullanıldığı alanlardaki müzik karakterleri yönünden, benzer ezgi biçimlerini ve tarzlarını çağrıştırmaz. Şehir muhitinde oynanan oyunlarla, kırsal alanlarda oynanan oyunlar da kısmen birbirinden farklıdır.
Bölgede, ya baradı verilen ya da bir kelimeye bağlı olarak kullanılan barsöyleyişi; kullanıldığı alanlardaki müzik karakterleri yönünden, benzer ezgi biçimlerini ve tarzlarını çağrıştırmaz. Şehir muhitinde oynanan oyunlarla, kırsal alanlarda oynanan oyunlar da kısmen birbirinden farklıdır.
Şehir, kasaba gibi yerleşik alanlarda kadın ve erkeklerin çoğunlukla ayrı ayrı, kırsal alanlarda ise, kimi zaman alaca ( kadın-erkek karışık) ya da yine aynı mekanda karşılıklı gruplar halinde bar veya oyun/müzik tarzı itibari ile benzeri olan oyunlar oynadıkları görülür. Buna bağlı olarak, bar ve benzeri oyunların, farklı alanlardaki repertuarları ile kadın ve erkek oyunlarının repertuarları çoğunlukla birbirinden farklıdır: Başbar, İkinci Bar, Hançer Barı, Artvin Barı (Ata Barı), Köroğlu Barı, Nare, Naz Barı, Tamzara, Demirağa/Temirağa, Koçeri, Aşşahdan gelirem, Delikız, v.d. gibi oyunlu ezgiler, bölgenin başlıca bar çeşitleri olarak bilinir.
10 Mayıs 2011 Salı
Halay Oyunu
Halay: Orta Anadolu ile Güneydoğu Anadolu'da Çorum, Sivas, Malatya illerinin bulunduğu bölgede, toplu, düz dizi biçiminde ve oyuncuların birbirine tutunarak oynadığı oyun türüdür.
Halay Oyunları
Halay, birlik, beraberlik, yardımlaşma gibi toplu hareket anlamına gelmektedir.
Halayın tanımlarına gelince, davul ve zurna eşliğinde, toplu olarak oynanan en az üç kişiden başlayıp genişleyebilen, toplu düz dizi halinde ve disiplinli bir şekilde oynanan, kadın ve erkek el ele tutuşarak, halka teskil ederek ve muntazam ritimlerle ayak vurarak oynanan oyundur. Halaylar davul ve zurna eşliğinde oynanır. Eller, omuzdan, parmaklardan ve belden tutularak oynanır. Halayın başındaki oyuncuya "halaybaşı", sondaki oyuncuya "poççik" denir.
Mendil sallamanın özel bir önemi vardır. Halaylar 1,2,3,4 bölümlü olarak olabilirler.
Tek bölümlü halaylar: Tek melodiyle hızlanarak oynanırlar.Ancak aynı melodinin ağır olarak devam ettiği halaylarda vardır.
İki bölümlü halaylar: Bunlarda iki melodi ve iki ayrı ritim vardır. Ağır başlayan
birinci bölüme ağırlama denir. Ağırlama kısmı oturaklı ve gösterişli olur. Genellikle
"hoplatma", "yelleme", "yeldirme", "sıktırma", "yürütme" adlarını alır.
Üç bölümlü halaylar: Bu halaylarda 3 melodi ve 3 ritim vardır. Ancak bazen
2 melodi ,3 ritim olabilir. Çoğunlukla "ağırlama" ile başlar "yürütme" ile devam eder, "hoplatma" ile sona erer.
Dört bölümlü halaylar: Bu halaylarda genellikle 4 melodi, 4 ritim bulunur. Her bölümün ayrı adları vardır. Oyun yavaştan başlar gittikçe hızlanır ve son bölümde en hızlı noktaya ulaşır. İlk bölüm "ağırlama" ile başlar, "yanlamaya" geçer "oynatmayla" hızlanır, ""hoplatma" ile son bulur.
Halay Oyunları
Halay, birlik, beraberlik, yardımlaşma gibi toplu hareket anlamına gelmektedir.
Halayın tanımlarına gelince, davul ve zurna eşliğinde, toplu olarak oynanan en az üç kişiden başlayıp genişleyebilen, toplu düz dizi halinde ve disiplinli bir şekilde oynanan, kadın ve erkek el ele tutuşarak, halka teskil ederek ve muntazam ritimlerle ayak vurarak oynanan oyundur. Halaylar davul ve zurna eşliğinde oynanır. Eller, omuzdan, parmaklardan ve belden tutularak oynanır. Halayın başındaki oyuncuya "halaybaşı", sondaki oyuncuya "poççik" denir.
Mendil sallamanın özel bir önemi vardır. Halaylar 1,2,3,4 bölümlü olarak olabilirler.
Tek bölümlü halaylar: Tek melodiyle hızlanarak oynanırlar.Ancak aynı melodinin ağır olarak devam ettiği halaylarda vardır.
İki bölümlü halaylar: Bunlarda iki melodi ve iki ayrı ritim vardır. Ağır başlayan
birinci bölüme ağırlama denir. Ağırlama kısmı oturaklı ve gösterişli olur. Genellikle
"hoplatma", "yelleme", "yeldirme", "sıktırma", "yürütme" adlarını alır.
Üç bölümlü halaylar: Bu halaylarda 3 melodi ve 3 ritim vardır. Ancak bazen
2 melodi ,3 ritim olabilir. Çoğunlukla "ağırlama" ile başlar "yürütme" ile devam eder, "hoplatma" ile sona erer.
Dört bölümlü halaylar: Bu halaylarda genellikle 4 melodi, 4 ritim bulunur. Her bölümün ayrı adları vardır. Oyun yavaştan başlar gittikçe hızlanır ve son bölümde en hızlı noktaya ulaşır. İlk bölüm "ağırlama" ile başlar, "yanlamaya" geçer "oynatmayla" hızlanır, ""hoplatma" ile son bulur.
Horon Oyunu
Türkler, tarihin akışı içinde Orta Asya’dan batı dünyasında doğru akarken, hiç kuşkusuz sosyal kültürel özelliklerini de birlikte götürmüşlerdir. Yoğun göç dalgaları ve tutulan yeni ”yurtluklar-vatan”da karşılaşılan değişik ulus ve halklarla da etkileşimde bulunmuşlardır. 1071 öncesi ve sonrasında Anadolu’ya akmaya başlayan Türk-*Budun-Boy ve Oymakları çok kısa bir zaman diliminde Anadolu’yu Türkleştirip, İslamlaştırırla r. Yalnız Türkler, Anadolu’nun ötesindeki Türk ellerinde İslamiyet’i her ne kadar benimsememişler se de eski ”Gök dinleri” ya da ”şamanist” inanımlarının kalıntılarını çağımıza dek yaşatabilmişler dir. Bugün Anadolu’nun kırsal ve dağlık kesimlerinde, Orta Asya’nın kültürel özelliklerini şamanist inanımlarını görmek mümkündür.
Oğuz Türkleri 12. yy’dan itibaren sürekli ve yoğun bir şekilde Karadeniz yöresini yurt tutmaya başlarlar. 200 yıl içerisinde bu olgu tamamlanır, tüm Karadeniz yörelerini fetheden ve Türkleştiren Oğuz Türklerinden olan ”ÇEPNİLER”ir. Çepniler, bu yöreyi kıyı çizgisine paralel olarak doğu-batı yönünde fethederken Anadolu’nun iç kesimlerinden de diğer Türk boy ve oymakları Erzincan, Gümüşhane ve Harput dolaylarından sahile akmaya başlarlar. 1461 yılı başlarında iç kesimlerden gelen 100.000 Çepni Türk’ün Giresun-Trabzon arasına yerleştirildiği ni, yine Yavuz Sultan Selim’in Trabzon’da, Şehzadeliği sırasında İran’da Şah İsmail’in kılıcından kaçan Akkoyunlu Türkleri’ni de Rize-Trabzon arasındaki yörelere yerleştirildiği ni tarihi kaynaklardan biliyoruz. Yöreye yapılan bu tarihi göç Doğu Karadeniz’in kısa bir zaman içinde Türkleşmesini sağlar.
Türkler Doğu Karadeniz bölgesine yerleştiklerind e yabancı olmadıkları bir doğa parçasıyla karşılaşırlar. Yöre çok engebeli, sarp, dik ve dağlıktır. Öte yandan bölgeyi kuzey yönünde baştan başa kuşatan, sürekli dalgalı ve hırçın bir deniz vardır. Bu acımasız özellikleri içeren bir doğa üzerinde mücadele veren insanların tipik, yöreye özgü Folkloru ve Halk Oyunları da böylece oluşur.
Romanya’da düğünlerde oynanan halk danslarına ”Gagauz Türkleri ”nce ”horon” denilmektedir. Yine eski bir Bulgar ve Peçenek Türklerinde varolması dikkate şayandır. Öte yandan Erzincan, Malatya, Siirt ve Afyon’da birer yerin adı ”Horon”dur.
Yunan kelimesi ile büyük bir benzerlik gösteren horonun nereden geldiği hakkında bazı fikirler ortaya atılmıştır. Bunlardan birisi Yunanlıların Karadeniz’in doğu sahillerine yerleşmiş olması, bir diğeri ise; horonun kemençe gibi Cenevizlilerden kalmasıdır. Gerçekten Fransa’da ”Carole” adı ile tanınmış bir oyun vardır ki bir halka oluşturularak oynanırdı. ”Carole” kelimesini Fransızca sözlükler bozuk Latince ”Carola” olarak gösteriyorlardı . Ancak, bu kelimenin diğer şekilleri olan ”Harol , Horol” kelimeleri ve oyunun kalabalık oynanması dikkate alınırsa, Fransız oyunu ile Doğu Karadeniz oyunu (Horon) arasında şaşırtıcı bir benzerlik göstermektedir. O halde Yunanca nedir?
-Hora, raks, dans Yunanca- Türkçe sözlükte;
1. Takım, grup
2. Bir kilisenin görevlilerinden oluşan kilise korosu
3. Kilise görevlilerinin kilisede durdukları yer.
Şimdi karşılaştırmaya geçelim:
a. kelimesinde ”topluluk” esas olarak görülüyor. Bu Karadeniz horonlarında da böyledir.
b. kelimesinin üçüncü maddesi ”kilise görevlilerinin kilisede durdukları. yer” dir. Kelimenin bu anlamı ile Carole kelimesinin ikinci anlamı olan ”Halka şeklinde oynanan oyun” arasında açıkça görülen bir ilişki vardır.Mimari ve kuyumculukta daire teşkil eden birçok şeye ve 18. yy’da kilisedeki koro dairesine Carole deniyordu.Yukarıdaki karşılaştırmalar gösterir ki, Horon, Carole ve kelimeleri arasında bir anlam birliği oluşturur.Şimdi de bunlarla ilişkili olan diğer bir kelime üstünde duralım.Xor (hor) veya Kör -Destan söylenirken nakarat xoroy (horoy / haray) – Sırayla durmak (Pekarski-Yakut sözlüğü) (Bu kelime, toplanın anlamında haray haray şeklinde, azerbaycan, iran, ırak ve türkiye türkleri tarafından da halen kullanılmaktadır.
Esas vasıfları ”topluluk” olan bu Yakutça kelimeler ile Karadeniz horonu, Fransız
”carole”sı ve Yunanca arasındaki anlam birliğini tespit ettikten sonra yukarıdaki araştırmalarımı zı şöylece özetleyebiliriz :
Horon, Carole, ,Hor, Kör, Horoy kelimeleri birbirlerinden ayrı olmayıp, aynı Hor kökünün muhtelif şekilleridir.Bu açıklamalarla yöredeki ”horom” ve ”horon” kelimelerinin kullanımı arasında benzerlik olduğu görülmektedir. Horom; mısır saplarının ve çayır (ot) ‘ların 10-15 kucak bir araya getirilerek dikey durumda yığılıp, tarlada bulunan ”KABAK DEVEKLERİ” ile üst kısımdan bağlanmasıdır. Başka bir deyişle daire (halka) şeklinde sıkıca bağlamaktır.
Yöre oyunlarını oynarken bir arada toplanarak sıkıca elele tutup daire halinde horon kurmalarındaki şekil ve benzerlik Horon ile Horom sözcüğünün gerek mana gerekse kelime yapısı bakımından birbirini tamamlamaktadır . Horona başlarken ”Hayde bir horom kuralım” sözü, bir araya toplanıp, sıkıca birbirimize bağlanalım demekten başka bir şey değildir.
Horonların Oynandığı Yerler Ve Etkilendiği Unsurlar
Horonlar neşeli zamanlarda; Bayram, düğün, dernek, askere uğurlama ve arkadaşlar arasında düzenlenen eğlencelerde oynanır.Yürekleri dolduran coşkular, sevinçler buralarda horona dönüşür. Nerede bir durak, bir oturak yeri varsa orası ”HORONDÜZÜ” dür. üstünde horon oynanmayan tek bir düzlük yoktur Karadeniz’de…Horon Karadenizin soluk alışı, yürek atışı, dalgalanışıdır.Horon doğa ile insanın elele, kol kola şahlanışıdır.
İneğiyle, çadırıyla, çoluğu-çocuğuyla, silahıyla, giysisiyle dağlara çıkması, yol boyunca yol havalarının kemençe ve davul-zurna eşliğinde çalınıp söylenmesi, horon oynaya oynaya yolların bitirilmesi ve yayla düzüne silah atarak, nara atarak ve tabi ki horon oynayarak (sallama ritminde) kollar halinde girmeleri, halka içinde saatlerce horon oynamaları bahara olan özlemin coşkuya dönüşmesi, dile gelmesidir.
Karadeniz’e özgü horonun yapısında tarım kültürünün varlığı apaçık ortadadır. Horonda görülen öne eğilmeler ve kolların öne uzatılıp sallandırılması ; tarlada kazma ile çapa yapılması gibidir. Horoncuların el tutması ve hamle yapmaları ile belcilerin ”VOL ATMA” hamleleri aynıdır.Karadeniz’de yalnız başına iş yapmak çok zor olduğundan horon; Karadenizlinin her işte elele verilmesini, birlikte çalışmaya duyduğu ihtiyacı anlatmasıdır.Doğa yapısının sert ve dağlık oluşu, denizinin ve havasının kararsızlığı horon oyunlarında göze çarpar.
”Mısır Gumulları hep, beraber bağlanır;
İşte, horoncular da, öyle halkalanırlar.. .
Dizili horon ise, bel bellmek gibidir;
Tavaya birer birer, hamsi dizilmesidir…
Omuz titretmeleri, hamsi can çekişmesi;
Çıkarılan o sesler, rüzgarın ıslık sesi…
Hele o silkenmeler, ağaçlarda fırtına;
O çabukluk benziyor, martı kanatlarına..
Dalgalar gider-gelir, bir kararda durmazya;
Horoncular da öyle, uyar davul zurnaya…
Kemençe; horonun sevgi küpü, kaşığıdır;
Neş’eli zannederler, en garip aşığıdır…
Horon; yağmur duası, horon, çareye koşmak;
Zafer için zıplamak,, yahut suyu okşamak…
Horon; tetikte dumrak, kayık küreği çekmek;
Horonda alın teri, horonda emek çekmek…
Horon bayram yapmaktır, halk murada erince;
Canlanmayan var mıdır, oynayanı görünce.
Bu sevinç gösterisi, hem bolluk, hem bereket,
Dağ-bayır, iniş-çıkış, elbet lazım hareket. ..
Horon deyince akla Akçaabat geliyor,
Bunu hem Türkiye ve hem de Dünya biliyor. ..
Karadeniz horonu, horonların beyidir,
Karadenizli korkmaz, eğlenceden bellidir…
Fişek, saat ve çizme seferberlik işidir,
Kalleşlik edenleri hesaba çekişidir…
Horon, bir oyun değil, bir folklor kanunudur,
Oyna horoncu oyna,i horon, milli konudur… ”
Horonlar Üç Bölümden Oluşur.
1. DÜZ HORON BÖLÜMÜ:
Horon oynanmaya başlarken ağır tempoda oynanır. Bundan ötürü oyunun bu bölümüne ”ağır horon bölümü” de denir. Oyun halkası saat ibresinin tersi yönünde döner. Söylenen türkülere ellerle tempo tutulur. Müzik ne kadar yüksek tempolu çalınırsa, oyuncular da o kadar kıvrak ve hareketli olurlar. Ritim arttıkça vücut dikleşir, kollar yukarıya kalkar. Gelen komutla ”yenlik yenlik” ”alaşağı” ya da ”ufak ufak” diğer oyuncular da uyarılarak doğrudan sert bölüme geçildiği gibi yenlike bölüme de geçilir.
2. YENLİK BÖLÜMÜ:
Kollar aşağıya iner, dizler kırık ve bel kısmı dizlerin açısında öne doğru eğiktir. Kol çıkarmalar ve omuz sallamalar bu bölümde ön plandadır. Adımlar geriye, yana ve öne basarak belli alan içinde gezinilir. Vücudun yapmış olduğu çalımlar yumuşak ve hafiftir. Oyunun ritmi düz horon bölümüne oranla biraz daha hızlıdır. Komutçudan gelen ”alaşağa”, ”aloğlum”, ”kimola”, ”taktum”, ”yıkoğlum” veya ”ıslık” şeklinde gelen komutla sert bölüme geçilir.
3. SERT BÖLÜMÜ:
Diğer bölümlere nazaran hareketler daha sert ve canlıdır. Omuz sallamalar daha seri, ayaklar yere daha sert basar. Oyunun en gösterişli, temposunun oldukça yüksek olduğu ve oyuncuların tüm yeteneklerini ortaya koyduğu bir bölümdür. Oyuna devam edilecekse tekrar düz horon bölümüne geçilir.
Oğuz Türkleri 12. yy’dan itibaren sürekli ve yoğun bir şekilde Karadeniz yöresini yurt tutmaya başlarlar. 200 yıl içerisinde bu olgu tamamlanır, tüm Karadeniz yörelerini fetheden ve Türkleştiren Oğuz Türklerinden olan ”ÇEPNİLER”ir. Çepniler, bu yöreyi kıyı çizgisine paralel olarak doğu-batı yönünde fethederken Anadolu’nun iç kesimlerinden de diğer Türk boy ve oymakları Erzincan, Gümüşhane ve Harput dolaylarından sahile akmaya başlarlar. 1461 yılı başlarında iç kesimlerden gelen 100.000 Çepni Türk’ün Giresun-Trabzon arasına yerleştirildiği ni, yine Yavuz Sultan Selim’in Trabzon’da, Şehzadeliği sırasında İran’da Şah İsmail’in kılıcından kaçan Akkoyunlu Türkleri’ni de Rize-Trabzon arasındaki yörelere yerleştirildiği ni tarihi kaynaklardan biliyoruz. Yöreye yapılan bu tarihi göç Doğu Karadeniz’in kısa bir zaman içinde Türkleşmesini sağlar.
Türkler Doğu Karadeniz bölgesine yerleştiklerind e yabancı olmadıkları bir doğa parçasıyla karşılaşırlar. Yöre çok engebeli, sarp, dik ve dağlıktır. Öte yandan bölgeyi kuzey yönünde baştan başa kuşatan, sürekli dalgalı ve hırçın bir deniz vardır. Bu acımasız özellikleri içeren bir doğa üzerinde mücadele veren insanların tipik, yöreye özgü Folkloru ve Halk Oyunları da böylece oluşur.
Romanya’da düğünlerde oynanan halk danslarına ”Gagauz Türkleri ”nce ”horon” denilmektedir. Yine eski bir Bulgar ve Peçenek Türklerinde varolması dikkate şayandır. Öte yandan Erzincan, Malatya, Siirt ve Afyon’da birer yerin adı ”Horon”dur.
Yunan kelimesi ile büyük bir benzerlik gösteren horonun nereden geldiği hakkında bazı fikirler ortaya atılmıştır. Bunlardan birisi Yunanlıların Karadeniz’in doğu sahillerine yerleşmiş olması, bir diğeri ise; horonun kemençe gibi Cenevizlilerden kalmasıdır. Gerçekten Fransa’da ”Carole” adı ile tanınmış bir oyun vardır ki bir halka oluşturularak oynanırdı. ”Carole” kelimesini Fransızca sözlükler bozuk Latince ”Carola” olarak gösteriyorlardı . Ancak, bu kelimenin diğer şekilleri olan ”Harol , Horol” kelimeleri ve oyunun kalabalık oynanması dikkate alınırsa, Fransız oyunu ile Doğu Karadeniz oyunu (Horon) arasında şaşırtıcı bir benzerlik göstermektedir. O halde Yunanca nedir?
-Hora, raks, dans Yunanca- Türkçe sözlükte;
1. Takım, grup
2. Bir kilisenin görevlilerinden oluşan kilise korosu
3. Kilise görevlilerinin kilisede durdukları yer.
Şimdi karşılaştırmaya geçelim:
a. kelimesinde ”topluluk” esas olarak görülüyor. Bu Karadeniz horonlarında da böyledir.
b. kelimesinin üçüncü maddesi ”kilise görevlilerinin kilisede durdukları. yer” dir. Kelimenin bu anlamı ile Carole kelimesinin ikinci anlamı olan ”Halka şeklinde oynanan oyun” arasında açıkça görülen bir ilişki vardır.Mimari ve kuyumculukta daire teşkil eden birçok şeye ve 18. yy’da kilisedeki koro dairesine Carole deniyordu.Yukarıdaki karşılaştırmalar gösterir ki, Horon, Carole ve kelimeleri arasında bir anlam birliği oluşturur.Şimdi de bunlarla ilişkili olan diğer bir kelime üstünde duralım.Xor (hor) veya Kör -Destan söylenirken nakarat xoroy (horoy / haray) – Sırayla durmak (Pekarski-Yakut sözlüğü) (Bu kelime, toplanın anlamında haray haray şeklinde, azerbaycan, iran, ırak ve türkiye türkleri tarafından da halen kullanılmaktadır.
Esas vasıfları ”topluluk” olan bu Yakutça kelimeler ile Karadeniz horonu, Fransız
”carole”sı ve Yunanca arasındaki anlam birliğini tespit ettikten sonra yukarıdaki araştırmalarımı zı şöylece özetleyebiliriz :
Horon, Carole, ,Hor, Kör, Horoy kelimeleri birbirlerinden ayrı olmayıp, aynı Hor kökünün muhtelif şekilleridir.Bu açıklamalarla yöredeki ”horom” ve ”horon” kelimelerinin kullanımı arasında benzerlik olduğu görülmektedir. Horom; mısır saplarının ve çayır (ot) ‘ların 10-15 kucak bir araya getirilerek dikey durumda yığılıp, tarlada bulunan ”KABAK DEVEKLERİ” ile üst kısımdan bağlanmasıdır. Başka bir deyişle daire (halka) şeklinde sıkıca bağlamaktır.
Yöre oyunlarını oynarken bir arada toplanarak sıkıca elele tutup daire halinde horon kurmalarındaki şekil ve benzerlik Horon ile Horom sözcüğünün gerek mana gerekse kelime yapısı bakımından birbirini tamamlamaktadır . Horona başlarken ”Hayde bir horom kuralım” sözü, bir araya toplanıp, sıkıca birbirimize bağlanalım demekten başka bir şey değildir.
Horonların Oynandığı Yerler Ve Etkilendiği Unsurlar
Horonlar neşeli zamanlarda; Bayram, düğün, dernek, askere uğurlama ve arkadaşlar arasında düzenlenen eğlencelerde oynanır.Yürekleri dolduran coşkular, sevinçler buralarda horona dönüşür. Nerede bir durak, bir oturak yeri varsa orası ”HORONDÜZÜ” dür. üstünde horon oynanmayan tek bir düzlük yoktur Karadeniz’de…Horon Karadenizin soluk alışı, yürek atışı, dalgalanışıdır.Horon doğa ile insanın elele, kol kola şahlanışıdır.
İneğiyle, çadırıyla, çoluğu-çocuğuyla, silahıyla, giysisiyle dağlara çıkması, yol boyunca yol havalarının kemençe ve davul-zurna eşliğinde çalınıp söylenmesi, horon oynaya oynaya yolların bitirilmesi ve yayla düzüne silah atarak, nara atarak ve tabi ki horon oynayarak (sallama ritminde) kollar halinde girmeleri, halka içinde saatlerce horon oynamaları bahara olan özlemin coşkuya dönüşmesi, dile gelmesidir.
Karadeniz’e özgü horonun yapısında tarım kültürünün varlığı apaçık ortadadır. Horonda görülen öne eğilmeler ve kolların öne uzatılıp sallandırılması ; tarlada kazma ile çapa yapılması gibidir. Horoncuların el tutması ve hamle yapmaları ile belcilerin ”VOL ATMA” hamleleri aynıdır.Karadeniz’de yalnız başına iş yapmak çok zor olduğundan horon; Karadenizlinin her işte elele verilmesini, birlikte çalışmaya duyduğu ihtiyacı anlatmasıdır.Doğa yapısının sert ve dağlık oluşu, denizinin ve havasının kararsızlığı horon oyunlarında göze çarpar.
”Mısır Gumulları hep, beraber bağlanır;
İşte, horoncular da, öyle halkalanırlar.. .
Dizili horon ise, bel bellmek gibidir;
Tavaya birer birer, hamsi dizilmesidir…
Omuz titretmeleri, hamsi can çekişmesi;
Çıkarılan o sesler, rüzgarın ıslık sesi…
Hele o silkenmeler, ağaçlarda fırtına;
O çabukluk benziyor, martı kanatlarına..
Dalgalar gider-gelir, bir kararda durmazya;
Horoncular da öyle, uyar davul zurnaya…
Kemençe; horonun sevgi küpü, kaşığıdır;
Neş’eli zannederler, en garip aşığıdır…
Horon; yağmur duası, horon, çareye koşmak;
Zafer için zıplamak,, yahut suyu okşamak…
Horon; tetikte dumrak, kayık küreği çekmek;
Horonda alın teri, horonda emek çekmek…
Horon bayram yapmaktır, halk murada erince;
Canlanmayan var mıdır, oynayanı görünce.
Bu sevinç gösterisi, hem bolluk, hem bereket,
Dağ-bayır, iniş-çıkış, elbet lazım hareket. ..
Horon deyince akla Akçaabat geliyor,
Bunu hem Türkiye ve hem de Dünya biliyor. ..
Karadeniz horonu, horonların beyidir,
Karadenizli korkmaz, eğlenceden bellidir…
Fişek, saat ve çizme seferberlik işidir,
Kalleşlik edenleri hesaba çekişidir…
Horon, bir oyun değil, bir folklor kanunudur,
Oyna horoncu oyna,i horon, milli konudur… ”
Horonlar Üç Bölümden Oluşur.
1. DÜZ HORON BÖLÜMÜ:
Horon oynanmaya başlarken ağır tempoda oynanır. Bundan ötürü oyunun bu bölümüne ”ağır horon bölümü” de denir. Oyun halkası saat ibresinin tersi yönünde döner. Söylenen türkülere ellerle tempo tutulur. Müzik ne kadar yüksek tempolu çalınırsa, oyuncular da o kadar kıvrak ve hareketli olurlar. Ritim arttıkça vücut dikleşir, kollar yukarıya kalkar. Gelen komutla ”yenlik yenlik” ”alaşağı” ya da ”ufak ufak” diğer oyuncular da uyarılarak doğrudan sert bölüme geçildiği gibi yenlike bölüme de geçilir.
2. YENLİK BÖLÜMÜ:
Kollar aşağıya iner, dizler kırık ve bel kısmı dizlerin açısında öne doğru eğiktir. Kol çıkarmalar ve omuz sallamalar bu bölümde ön plandadır. Adımlar geriye, yana ve öne basarak belli alan içinde gezinilir. Vücudun yapmış olduğu çalımlar yumuşak ve hafiftir. Oyunun ritmi düz horon bölümüne oranla biraz daha hızlıdır. Komutçudan gelen ”alaşağa”, ”aloğlum”, ”kimola”, ”taktum”, ”yıkoğlum” veya ”ıslık” şeklinde gelen komutla sert bölüme geçilir.
3. SERT BÖLÜMÜ:
Diğer bölümlere nazaran hareketler daha sert ve canlıdır. Omuz sallamalar daha seri, ayaklar yere daha sert basar. Oyunun en gösterişli, temposunun oldukça yüksek olduğu ve oyuncuların tüm yeteneklerini ortaya koyduğu bir bölümdür. Oyuna devam edilecekse tekrar düz horon bölümüne geçilir.
Kaşık Oyunları
Kaşık Oyunları, Türkiye'de Batı Karadeniz (Kastamonu, Bolu, Sinop, Çankırı gibi), Güney Marmara (Balıkesir, Bursa, Bilecik gibi), İç Batı Anadolu (Afyon, Uşak, Eskişehir, Ankara gibi), Konya çevresi ve Mersin çevresinde oynanan oyunların genel adı. En önemli özelliği kaşığın oyuna eşlik aracı olmasıdır.
Bu oyunlarda oyuncular ellerinde ritim aracı olarak tahta kaşıklar bulundururlar. Ancak Antalya ve Konya yörelerinde oynanan kaşık eşliğindeki halk oyunlarına da genel olarak kaşık oyunu denilmektedir fakat bu oyunlar zeybekten kimi özellikleri ile ayrışır. Teke yöresi oyunları (Burdur, Denizli, Antalya) ise kaşık ile oynanmakla birlikte Eskişehir, Balıkesir yörelerinde oynanan "kaşıklı zeybek"ten farklılık göstermektedir. Bu yöreye ait oyunlar da kendi arasında bengi, güvende gibi adlar almaktadırlar. Kaşıklı oyunlar genellikle Yörük ve Türkmen kültürü ile bağlantılı olarak bir dağ oyunu teması içerebilir ya da erkekler arasında bir eğlence toplantısı özelliği taşıyabilir.
Bu oyunlarda oyuncular ellerinde ritim aracı olarak tahta kaşıklar bulundururlar. Ancak Antalya ve Konya yörelerinde oynanan kaşık eşliğindeki halk oyunlarına da genel olarak kaşık oyunu denilmektedir fakat bu oyunlar zeybekten kimi özellikleri ile ayrışır. Teke yöresi oyunları (Burdur, Denizli, Antalya) ise kaşık ile oynanmakla birlikte Eskişehir, Balıkesir yörelerinde oynanan "kaşıklı zeybek"ten farklılık göstermektedir. Bu yöreye ait oyunlar da kendi arasında bengi, güvende gibi adlar almaktadırlar. Kaşıklı oyunlar genellikle Yörük ve Türkmen kültürü ile bağlantılı olarak bir dağ oyunu teması içerebilir ya da erkekler arasında bir eğlence toplantısı özelliği taşıyabilir.
Teke Oyunu
Isparta'nın Kayı köyünde davul zurnayla düğünlerde ikişer ikişer yürütülen bu oyuna kadınlar katılmamakla beraber, onlar aralarında ayrıca oynarlar. Buradaki Teke adından maksat Antalya'dır.
Hora Oyunu
Hora, Trakya Bölgesi'nde oynanan oyunların genel adı. Hora oyunları çok hızlı ritmli ve kıvraktır. Ayak adımları ön plandadır.
Kırklareli, Tekirdağ, Edirne, Silivri ve Çanakkale de bu alana girerler.
Türkiye dışında kalmış Kosova, Makedonya, Bulgaristan ve Balkanlar'daki Türk oyunları da bu kategoriye sokulmaktadır.
Bu tip oyunlarda kadın ve erkekler el ele ya da kol kola tutuşularak disiplinli bir biçimde ve dizi halinde oynanmaktadır. Örnek verilebilecek, en çok bilinen oyun; kasap havasıdır.
Arzu-Kanber, Zigoş gibi oyunlardır.
9 Mayıs 2011 Pazartesi
Halk Oyunları
Bir oyunun halk oyunları vasfı taşıması için kural olarak "zamanda derinlik ve mekanda yaygınlık"ilkesini barındırması gerekir
Türk Halk Oyunları'nın genel olarak türleri şu şekilde ayrılmaktadır:
Türk Halk Oyunları'nın genel olarak türleri şu şekilde ayrılmaktadır:
- Hora Bölgesi;Trakya.
- Zeybek Bölgesi;Ege,Güney Marmara,İçbatı Anadolu.
- Teke Bölgesi; Göller Yöresi, Batı Akdeniz.
- Kaşık Oyunları-Karşılama Bölgesi; Konya Bölümü, Batı Karadeniz, Güney Marmara, Doğu Akdeniz.
- Horon Bölgesi; Orta ve Doğu Karadeniz.
- Halay Bölgesi; Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri, İç Anadolu'nun Doğusu.
- Bar Bölgesi; Kuzeydoğu Anadolu.
- Kafkas Bölgesi; Kuzeydoğu
Ege denilince akla Zeybek gelir. Mert, cesur, atılgan, mazluma dost, haksızlığa düşman olarak tanınırlar. Türk köylüsünün tipik bir örneğidir. Kurtuluş savaşında gösterdikleri başarılar ünlerine ün katmıştır. Bugün Zeybeklik tarihi bir anı olarak yaşatılmaktadır.
Bölgenin oyun türü Zeybektir. Batı Anadolu'nun hemen hemen her, yerinde ''Zeybek'' türündeki oyunlar,görülür. Afyon, Antalya, Isparta, Burdur, Sakarya çizgisinin batı tarafında kalan illerimizde bu tür oyunun büyük etkileri vardır.
Yörede kadınların oynadığı oyunlara ''Kadın Zeybek'', erkeklerin oynadığı oyunlara ''Erkek Zeybek" denilmektedir. Kadınların oynadığı oyunlar erkeklerin oynadığı oyunlara göre daha yürüktür. Erkek oyunlarının yöredeki bir diğer adı da "Ağır Zeybek" tir. Ege nin bir çok yerinde oynanan bu tür oyunların en ağırlarına İzmir, Aydın, Muğla, Manisa illerinde rastlamak mümkündür. Zeybek oyunlarının diğer oyunlara (Bar, Halay, Horon v.b.) göre en büyük özelliği tek olarak serbest oynanmasıdır. Toplu olarak oynanan Zeybek oyunlarında oyuncular arasında müzik ve ritim hariç hiçbir bağ bulunmaz. Oyunu oynayan kişi hiçbir kurala bağlı kalmadan tamamen içinden geldiği gibi oynar.Zeybek oyunları toplu olarak oynandığında, yöresel olarak daire formu kullanılır.
Zeybek Sözü ve Kökeni
Zeybek sözcüğünün kökeni hakkında bugüne kadar çok çeşitli ve birbirinden farklı görüşler ortaya atılmıştır. Halikarnas Balıkçısı Zeybek Sözcüğünü Mitolojiye şu şekilde dayandırıyor;
Zeybek sözcüğünün kökeni hakkında bugüne kadar çok çeşitli ve birbirinden farklı görüşler ortaya atılmıştır. Halikarnas Balıkçısı Zeybek Sözcüğünü Mitolojiye şu şekilde dayandırıyor;
''Homeros bu sözü ''olaks'' diye Omeqa ile yazar. Omeqa ise, ona tanrıçanın ilkbaharda doğurduğu yumurtasının, ilkbaharda bölünerek iki ayrı "o" olmasıdır. Ayrılan bu yumurtalardan tüm yaratıklar ve bitkiler çıkmıştır. Böylece de ''Obekkos'', ''Tobekkos'' ve ''İbakki'' sözleri ''Zeybek'' olmuştur.
Mahmut Ragıp Gazimihal, sözün Grekler tarafından kullanıldığını da belirtiyor.
''Yunanca'da ''b'' sesi olmadığı için, onların dilinde Sayvakikos , Zaypapikos şeklinde Rodos 'ta ise Turkikos'un aynı anlamda kullanıldığı ve kelimelerin aslının Saybak olup bizde kelimenin incelenip ve özleşerek Zeybek haline geldiği de açıklanır.
Divanı Lügatı Türk'te Zeybek hakkında şu bilgiler verilmiştir:
Divanı Lügatı Türk, Cilt I, sayfa 333 de Bekneg kelimesindeki Bek sözünün sağlam olduğu yazılmaktadır. Yine Divanı Lügatı Türk, cilt III. Sayfa 154 de Sağ sözünün Zeybeklik, anlayışlılık anlamında olduğu kaydedilmektedir. Divanı Lügatı Türk, Cilt I. S. 80'de s harfinin bazen Türk dilinde z okunduğu söylenmektedir. Zeybek sözünde sağlam anlamında bir (Bek) sözünün bulunması anlamı olan sağlam sözünü doğrulayacak ek ad olması şarttır. Bek sözcüğü bir insan için kullanıldığına göre ek sözü, insanın niteliğini iyi yönünden anlatan söz, olması gerekir. Yani Bek sözü ile ancak anlayışlılık ve akıllılık anlatan Zag sözü ile birleşik ad olabilir ve şeklini alır. Bunu Türk dilinin yapısı zorunlu kılmaktadır. Türkçemiz ses uyumu kuralı burada da, karşımıza çıkmaktadır. Başta gelen kalın fakat hafif sesli hece, sonda gelen ince fakat sert heceye uydurularak okunur, kuralına göre Zag hecesi kendisinden sonra gelen sert, ince Bek hecesine uydurulmuş, Zeg olmuş Bek ile beraber anlayışlı, akıllı, sağlam, zeybek olarak Avrupa tarih kitaplarına geçmiş ve çağımıza değil Bozdağ, Dalgalı dağ köylerinde yaşamıştır.
Mahmut Ragıp Gazimihal, sözün Grekler tarafından kullanıldığını da belirtiyor.
''Yunanca'da ''b'' sesi olmadığı için, onların dilinde Sayvakikos , Zaypapikos şeklinde Rodos 'ta ise Turkikos'un aynı anlamda kullanıldığı ve kelimelerin aslının Saybak olup bizde kelimenin incelenip ve özleşerek Zeybek haline geldiği de açıklanır.
Divanı Lügatı Türk'te Zeybek hakkında şu bilgiler verilmiştir:
Divanı Lügatı Türk, Cilt I, sayfa 333 de Bekneg kelimesindeki Bek sözünün sağlam olduğu yazılmaktadır. Yine Divanı Lügatı Türk, cilt III. Sayfa 154 de Sağ sözünün Zeybeklik, anlayışlılık anlamında olduğu kaydedilmektedir. Divanı Lügatı Türk, Cilt I. S. 80'de s harfinin bazen Türk dilinde z okunduğu söylenmektedir. Zeybek sözünde sağlam anlamında bir (Bek) sözünün bulunması anlamı olan sağlam sözünü doğrulayacak ek ad olması şarttır. Bek sözcüğü bir insan için kullanıldığına göre ek sözü, insanın niteliğini iyi yönünden anlatan söz, olması gerekir. Yani Bek sözü ile ancak anlayışlılık ve akıllılık anlatan Zag sözü ile birleşik ad olabilir ve şeklini alır. Bunu Türk dilinin yapısı zorunlu kılmaktadır. Türkçemiz ses uyumu kuralı burada da, karşımıza çıkmaktadır. Başta gelen kalın fakat hafif sesli hece, sonda gelen ince fakat sert heceye uydurularak okunur, kuralına göre Zag hecesi kendisinden sonra gelen sert, ince Bek hecesine uydurulmuş, Zeg olmuş Bek ile beraber anlayışlı, akıllı, sağlam, zeybek olarak Avrupa tarih kitaplarına geçmiş ve çağımıza değil Bozdağ, Dalgalı dağ köylerinde yaşamıştır.
Efe Sözü ve Kökeni
Efe sözü Rumca 'dan alınan "Efendi" sözünün kısaltılması sonucu geldiğini savunanlar olmakla birlikte "Efe" kelimesi efendinin tam karşılığı değildir. Efe genç, diğer anlamda delikanlı demektir. Örnegin; Efendimiz Sultan Alayhi Vesselam denir, Efemiz denmez. Efendi Bizans dilinde sahip, okuma-yazma bilir demektir. Hoca Efendi, Kalem Efendisi, Hoca Efe, Kalem Efesi denmez. Fakat Efelerin Efesi denir (silah taşır yiğit).
"Efe'' sözcüğü "EFEB" den gelir. Efeb; genç delikanlı yani silah taşıyan yiğit demektir. Efeb teşkilatı Yunanistan'dan önce Anadolu da kurulmuştur. Bunlar tıpkı Zeybekler gibi dağ başında talim ederler ve daha sonra kente gelerek tiyatroda silah oyunları yaparlardı. Tiyatro yuvarlak olduğu için dansları da daireseldi. Bu dans aynı zamanda dinseldi.
Celal Esad Arseven tarafından düzenlenen Sanat Ansiklopedisinde ''Eskiden asayişin korunmasına memur hafif silahlı bir sınıf askere verilen addır." Selçuklular zamanında Aydın ve Teke taraflarında böyle bir askeri sınıf oluşturulmuştu ki bunlara Efe denirdi.
Efe-Zeybek ve Kızan Arasındaki Bağıntı
Efe, Zeybek gruplarının başıdır. Zeybekler arasında kahramanlık yapmış cesur ve mert kişiler arasından seçilir. Efe olmak için Zeybekler arasında yaşça büyük olmak önemli değildir.
Efe, Zeybek gruplarının başıdır. Zeybekler arasında kahramanlık yapmış cesur ve mert kişiler arasından seçilir. Efe olmak için Zeybekler arasında yaşça büyük olmak önemli değildir.
Zeybek, Kızanlara göre daha çok kahramanlık yapmış cesur kişilerdir. Zeybekler efenin Emriyle kızanları yetiştirirler. Zeybekler, efelerin yanında birer kol beyi görevi görürlerdi. Zeybekler iyi silah kullanan cesur kişilerdir.
Zeybeklerin maiyetindeki gençlere ''Kızan'' denilir. Kızan çocuk anlamına gelse gerek. Çünkü Anadolu'da kimi oyunlarda kızlar delikanlı, delikanlılar da kız giysilerini giyerler. Kızan belki de önceleri başka anlam taşırdı.
Günümüzde akıllarda kalan bazı Efeler ve Zeybekler şunlardır;
Çakıcı Mehmet Efe, Yörük Ali Efe, Çakırcalı Efe, Saçlı Efe, Mestan Efe, Gökçen Efe, Sarı Zeybek, Kamalı Zeybek, Pepe Efe, Kıllıoğlu Hüseyin Efe, Demirci Mehmet Efe.
Çakıcı Mehmet Efe, Yörük Ali Efe, Çakırcalı Efe, Saçlı Efe, Mestan Efe, Gökçen Efe, Sarı Zeybek, Kamalı Zeybek, Pepe Efe, Kıllıoğlu Hüseyin Efe, Demirci Mehmet Efe.
5 Mayıs 2011 Perşembe
Jazz
Caz dansı, klasik bale temelli bir dans türüdür.Modern dans gibi, klasik balenin değişmez kurallarına tepki olarak geliştirilmiştir İyi bir caz dansçısı olabilmek için pek çok dans çeşidinde olduğu gibi klasik baleyi bilmek gerekir. Caz dansı, genellikle müzikallerde kullanılan bir dans türüdür
Cazın dansla ilişkisi
Cazın new orleans'ta çok popüler olan rag ve blues'dan türediği çok sıradan bir düşüncedir 1905-1915 yılları arasında ortaya çıkan grupları caz grubu olarak kabul edersek, new orleans'lı bandoların repertuarlarının çok az bir bölümü rag tarzındaydı ve on iki barlık blues parçaları beklenildiği kadar yaygın değildi diğer taraftan caz repertuarları hakkında mevcut olan düşüncelerimiz ilk caz müzisyenlerinin müziğini yansıtmamaktadır.Bugün yapılan caz müziğinin aksine; cazın ilk dönemlerinde insanlar cazı dans etmek için tercih ediyorlardı, sadece dinlemek için değil bu müziğin vuruş formu ve ruhu dansçıların ilgisini çekiyordu erken caz dönemi müzisyenleri repertuarlarını dansçı Lara eşlik edecek şekilde düzenlerlerdi danstaki değişiklikler ve dansın genelde kazandığı popülerlik cazın evriminde çok etkili olmuştur. Louisiana beşlisiyirminci yüzyılın başlarında new orleans'ta tören orkestraları ve dans orkestraları aynı müzisyenleri ve büyük ölçüde aynı repertuarları paylaşıyorlardı öyle ki geçitlerde çalan müzisyenler geçit bittikten hemen sonra dans salonuna giderler ve enstrümanlarını değiştirip burada müzik yapmaya devam ederlerdi salon dansçılarına eşlik eden bu gruplar keman, gitar, bas ve bir ya da iki nefesli çalgıdan meydana gelen orkestralardı dansçıLara eşlik edebilmek için müzisyenler değişik kaynaklardan çıkan müzikleri biraraya getirirlerdi çoğu zaman zorlayıcı ritimlerde parçalar çalmaktan kaçınırlardı bu yaklaşımlar cazın özünü oluşturmuştur ve bu dönem müzisyenlerinin çalış şekli "caz ne çaldığın değil, nasıl çaldığındır" düşüncesine önderlik etmiştir diğer bir düşünceye göre ise; "caz, dansçılar için yazılan müzikten ortaya çıkarak büyüyen bir müziktir" şeklindedir peki dansçılar için yazılan ve sonra şekil değiştirerek cazın gelişimini sağlayan bu müzik neydi ? o dönem müzisyenlerinin yaptığı müzik bugün new orleans cazı olarak da bilinen dixieland tarzıdır ve insanlar her ne kadar dixieland tarzını beyaz orkestra müziği olarak ayırsalar da, bu tarzın cazın ortaya çıkışındaki etkisi asla gözardı edilemez.Doğaçlama müziğin önemli bir unsurudur ve sadece şimdiki avrupa müziğinde az kullanılmaktadır doğaçlama biraz afrika müziği ama daha çok cazdan oluşur müzikologlar afro-amerikanların doğaçlama geleneklerini afrika müziğinden aldıklarından çok emin değildirler ilk önce müzik kültürlerindeki doğaçlamaya, yeni dünyaya katılan kölelerin ne gibi bir etkisi olduğunu düşünmek gerekirörneğin gana'nın tipik davul yapısında baş davulcu işaret vermeden sorumludur onun çaldığı bölüm diğer müzisyenlerinkinden daha değişkendir, dolayısıyla bu doğaçlama olarak varsayılabilir madinka davul yapısında baş çalgıcının diğerlerine göre daha fazla doğaçlama yapma imkanı vardır fakat bütün grup üyeleri kendi bölümlerinde ufak tefek oynamalar yapabilirler bazı afrika korolarında şarkıcılar koro liderinin kendi bölümlerinde değişik varyasyonlar yapmasına izin verirler bu perspektiften bakıldığında görülmesi gereken şudur; her nasılsa bu çalışmalar bugünkü caz içerisinde bulunan doğaçlamaya yakın değildir batı afrika şarkılarında ve afro-amerikan blues şarkılarında, kendi içinde gelişen doğaçlamalar çok çok detaylı melodi satılarının keşfedilmesiyle oluşmuyordu bunun yerine müzisyenler yaratıcılıklarını baştan sona kadar devam eden tek bir sesle, zamanla, perdeyle ve müziğin başındaki ve sonundaki tınıyla oynayarak ortaya koyuyorlardı.
Doğaçlama sırasında müzisyenler, melodilerin ritimleriyle oynarlar, vuruşlar biraz daha erken veya geç başlatılır veya vurulan bir nota bir kere yerine birden fazla çalınabilir benzeri şekilde bir nota başlatılır sonra yumuşatılır, sonra tekrar inanılmaz garip bir ses artışıyla yükseltilebilir bazen bütün cümleler ritmi belirginleştirmek için değişik şekillerde yerleştirilir bu "ritmik yerdeğiştirme" olarak bilinir bu teknikler -pop müzikten etkilenmiş olmasına rağmen- hala afro-amerikan kökenli ilahilerde kullanılmaktadır.Amerikada cazın oluşmaya başladığı zamanlarda, avrupa müzik geleneklerinde doğaçlama adına iyi gelişmeler oldu doğaçlamayla müziği süslemek 20 yüzyılın başlarında konserlerde çok kullanılan bir yoldu ve bu uzun süre pop müzik ve folklorik müzikte de kullanıldı 1800'ler boyunca konser piyanistleri bislerde sık sık doğaçlama yaparlardı alman ve fransız klavye stillerinde doğaçlamaya "preluding" denir.1923 yılının sonlarında müzisyenlerin doğaçlamadaki yaratıcılıkları orkestranın programı tarafından yönlendiriliyordu bazı programlar konser sırasında spontane bir şekilde ortaya çıkardı bu programların iskeletleri genelde basılmış düzenlemelerden oluşurdu ilk bakışta bu düzenlemelerde birçok bölümün birbirine uymadığı görülür trombonun kontür çizgileri, klarnetin obligatosu ve trompetin melodilerindeki varyasyonlar spontane bir şekilde çalınır bunlara eşlik eden diğer melodiler ise yine yaratıcı müzisyenler tarafından doğaçlanır ve çeşitlendirilir.1920'lerin sonunda doğaçlamaya olan ilgi doğaçlamanın boyutunu arttırmış ve bugün bilinen cazda kullanılan doğaçlamaya yaklaşmasında etkin olmuştur.
Lirik
- Kişinin duygularını müzik eşliğinde dile getridiği dans türü."ben şimdi senin omzuna tırmanıp kuğu gibi dans edeceğim. sen sonra beni yere at, bir süre yuvarla. arkasından kollarımdan tut çek beni çek!!" şeklinde vuku bulur.
- Başarıyla sergilendiğinde tadından yenmiyecek dans türü
- Dans yarışmalarıyla gündeme gelen aslında hiçbir anlamı olmayan uydurma dans.Ayrıca Başkent Üniversitesinin televizyonu olan BTV de Murat Atak'ın sunduğu sanat programında konuk olarak katılan eğitimli sanatçılarında ne olduğunu bilmedikleri bir dans türü. Kaldı ki Hülya Aksular, Oktay Keresteci vb. dansçıların yaptığı dans klasik bale denilen danstır. Aynı şekilde Ferhad ile şirin balesi de bu tarz bir baledir. Lirik dans sadece iş olsun torba dolsun amaçlı gündeme oturtulmaya çalışan saçma sapan uydurma bir danstır.
- Halkımızı kütür kütür kültür sahibi eden yarışma programları sayesinde görsel öğrenim sürecini aşmış ortadireğin henüz evlerde uygulanırlığı olamayan dans türü
Flamenko
Flamenko, Güney İspanya'nın Endülüs bölgesine özgü ama bu bölgeyle sınırlı kalmamış bir müzik ve dans türüdür. 14.yy. sonrasında çingenelerin, Arapların, Yahudilerin ve toplumdışı bırakılmış Hristiyanların toplumun dış çevresinde kaynaşması sonucu meydana gelmiştir. Her ne kadar flamenko Endülüs bölgesine özgü olsa da sadece bu bölgeye veya İspanya'ya ait değildir. Flamenko flamenkocularındır. Dünyanın her yerinden gönül verenlere, flamenko için içten olarak bir şey yapanlara aittir.
Halkların problemleri vardır. Kendilerini bir şekilde ifade etmek isterler. Bunu da müzik ve dans yoluyla yaparlar. Yıllarca zulüm gören, yoksulluk çeken, ezilen, toplumsal sorun ve güvenilmez olarak nitelendirilen, bütün tarihleri boyunca mal mülk edinemeyen, adi işlerde, tarım yada maden ocaklarında çalıştırılan çingeneler hırs, şefkat, özgürlük ruhu, isyan, sosyal kalıplaşmanın olmaması gibi etkenlerle flamenko'yu oluşturdu. Acılarını, mutsuzluklarını flamenko ile ifade ettiler. Flamenko'daki sert duruşlar, ifadeler hep bunların sonucudur.
Bizler belki de, asırlardır süregelen bu gizemli müzik ve dansın içinde barındırdığı hüznün güzelliğine, içinde bulunduğu hüznü terk etmek istemeyen insanların halini anlatan ve flamenko sanatına ilham veren bu ruhani güç'e (İspanyolca'daki karşılığı duende'dir) kapılıyoruz ve flamenko sanatından bu kadar çok etkileniyoruzdur.
Flamenko'nun özü şarkıdır. Çoğunlukla gitar ve doğaçlama dans şarkıya eşlik eder.3 sınıf flamenko vardır. En ağır başlısı "cante grande" (büyük şarkı) adıyla anılan ve ölüm, keder ve din konularını işleyen "cante jondo" dur (derin şarkı)Ara sınıfta "cante intermedio" (orta şarkı) bulunmaktadır. Gene dokunaklı ama daha az ağırbaşlı ve çoğunlukla doğu müziğinden esintiler taşıyan flamenko'lar yer alır.En hafif tarz olan "cante chico" (küçük şarkı) konuları ise aşk, kırsal yaşam ve eğlencedir. Her tarzın kendine özgü bir ritmi ve akor yapısı bulunmaktadır. Vurgu ve duygusal içerik farklarıyla da birbirlerinden ayrılmaktadır.
Halkların problemleri vardır. Kendilerini bir şekilde ifade etmek isterler. Bunu da müzik ve dans yoluyla yaparlar. Yıllarca zulüm gören, yoksulluk çeken, ezilen, toplumsal sorun ve güvenilmez olarak nitelendirilen, bütün tarihleri boyunca mal mülk edinemeyen, adi işlerde, tarım yada maden ocaklarında çalıştırılan çingeneler hırs, şefkat, özgürlük ruhu, isyan, sosyal kalıplaşmanın olmaması gibi etkenlerle flamenko'yu oluşturdu. Acılarını, mutsuzluklarını flamenko ile ifade ettiler. Flamenko'daki sert duruşlar, ifadeler hep bunların sonucudur.
Bizler belki de, asırlardır süregelen bu gizemli müzik ve dansın içinde barındırdığı hüznün güzelliğine, içinde bulunduğu hüznü terk etmek istemeyen insanların halini anlatan ve flamenko sanatına ilham veren bu ruhani güç'e (İspanyolca'daki karşılığı duende'dir) kapılıyoruz ve flamenko sanatından bu kadar çok etkileniyoruzdur.
Flamenko'nun özü şarkıdır. Çoğunlukla gitar ve doğaçlama dans şarkıya eşlik eder.3 sınıf flamenko vardır. En ağır başlısı "cante grande" (büyük şarkı) adıyla anılan ve ölüm, keder ve din konularını işleyen "cante jondo" dur (derin şarkı)Ara sınıfta "cante intermedio" (orta şarkı) bulunmaktadır. Gene dokunaklı ama daha az ağırbaşlı ve çoğunlukla doğu müziğinden esintiler taşıyan flamenko'lar yer alır.En hafif tarz olan "cante chico" (küçük şarkı) konuları ise aşk, kırsal yaşam ve eğlencedir. Her tarzın kendine özgü bir ritmi ve akor yapısı bulunmaktadır. Vurgu ve duygusal içerik farklarıyla da birbirlerinden ayrılmaktadır.
Flamenko Terimi, tam olarak nereden çıktığı tesbit edilememiştir, elde edilen teoriler ise şunlardır; İspanyol Yahudiler dini şarkılarını, rahatsız edilmeden söyleyebilecekleri yerlere göç etmişler ve bu şarkılar İspanya'da kalan Yahudilerce "Flamenko" olarak adlandırılmıştır. Flamenko kelimesi, "fellah minküm" diye okunan "sizden olan çiftçi" anlamına gelen Arapça kelimelerden edinilmiştir. 19. yy. başlarında kibirli, küstah insan anlamına gelen bir argo kelime olarak kullanılmıştır. 1780'den itibaren ilk canteor- La Edad de Oro'dan (şarkıcı) haberimiz oluyor.1840'dan itibaren flamenko'nun altın çağı başladı. Şarkı ve dansa daha çok önem verilmeye başlandı. Çingene cante'leri önceleri evlerde aile içinde oluşuyordu, sonra da küçük tavernalarda. Diğer yandan çok tanınmış şarkıcılar her yıl değişik ülkelerde fiesta'larda (parti, eğlence) şarkı söylüyorlardı (Cante de Payo - çingene olmayanların şarkısı- Fandango türü) İlk " Cafe Cante" (flamenko gece klübü) 1842'de Sevilla'da açıldı. "Cafe Cantante" olarak bilinen bu dönem için, bugünkü flamenkonun başlangıcıdır demek hiç de yalan olmaz.
1850'de Silveria Francoletti- çok önemli bir şarkıcı- işadamı oluyor ve Cafes Cantantes gibi mekanları işletmeye başlıyor. Tüm seyircileri kendine çekmek için de her iki tür müziği birleştiriyor.
Şimdiki flamenko bu iki türün birleşimi. Yani Cantes Gitanos (çingenelerin şarkıları) ve Cantes Payo (çingene olmayanların şarkıları) Flamenko'nun gelişmesinde, yani makamların oluşmasında çok büyük katkısı olan pek çok sanatçı bu dönemde yaşamıştır. Bu nedenle flamenko'nun büyük gelişme gösterdiği bu döneme "Altın Çağ" denilmektedir.
Avrupa'nın en eski yerleşimi olarak bilinen Cadiz, M.Ö.1100'de Fenike'liler tarafından kurulmuştur. M.Ö.550'de eski Yunanlılar Güney İspanya'yı kontrol altına aldılar. M.Ö.201- M.S.206 Roma İmparatorluğu'nun bir parçası oldu. 711'de Mağribiler (Faslılar) olarak bilinen Araplar, Suriyeliler ve Berberiler İspanya'yı işgal ettiler. 800 sene burada hakimiyet kurdular.
Arap kültürü İspanya'yı çok büyük ölçüde etkiledi. Kendi şiir, şarkı ve müzikal enstrümanlarını getirdiler. İspanya'nın müziğine duygusallık ve duyarlılık kazandırdılar.
1492'de İspanya tekrar Hristiyan hakimiyetine girdi. En son Endülüs bölgesine ulaştılar. Arap işgalinde en uzun süre kalan bölge Endülüs bölgesi oldu. Hristiyan krallar çok fanatiklerdi ve bu bölge köylerine çok kötü davranıyorlardı. İnsanları zorla vaftiz edip Hristiyan dinine geçiriyorlardı. Böylelikle Müslüman kültürü dağıldı, krallar oraya yerleştiler. Bölgedekilerin varlıkları ellerinden alındı, halk fakirleşti. Bir şekilde yaşam mücadelesi verip kendi kendilerine ayakta durmaya çalıştılar. Yüzyıllar boyu süregelen hoşgörünün yerini baskılar ve yasaklar almaya başlamıştı.
Flamenko'nun Doğuşu ve İspanya'ya GelişiKristof Kolmb'un Hindistan'a ulaşmak için batıda doğuya yola çıkarak Amerika'yı keşfetmesi ve çingenelerin İspanya'ya girişi aynı döneme rastlamaktadır. Katolik kralı ve kilise izni ile Endülüs dağlarında sığınma hakkını almışlardır. Genellikle çayırlık bölgelerde kendine has ve kötü şartlarda yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Göç halkı olan çingenelerin Endülüs'e yerleşmesiyle ilk artistik flamenko doğmuştur. Bu müzik kendi müzikleri ve Endülüs folklörünün birleşmesiyle meydana gelmiştir. Endülüs Müziği'ni Etkileyen Unsurlar
1700'lerden beri İspanyol'ların Afrika'yı yoğun bir şekilde keşfetmeye başlamaları ve Sevilla şehrinin İspanya yarımadasının en büyük köle marketi haline gelmesi ve zenci müziğinin Endülüs müziği üzerindeki etkisi.
İspanyolların Amerika'yı keşfetmeleri sırasında Akdeniz bölgesinden yapılan yolculuklarla Sevilla ve Cadiz limanları Amerika'nın en önemli limanları haline geldi. Ticaret buralarda yapıldı. Zenginlik içinde güneyden pek çok sanatçının gelmesiyle kültürler yayıldı. Güney Amerika'da oluşan Latin Amerikan müziği geri gelen İspanyollarla Endülüs'e taşınmış oldu.
1850'de Silveria Francoletti- çok önemli bir şarkıcı- işadamı oluyor ve Cafes Cantantes gibi mekanları işletmeye başlıyor. Tüm seyircileri kendine çekmek için de her iki tür müziği birleştiriyor.
Şimdiki flamenko bu iki türün birleşimi. Yani Cantes Gitanos (çingenelerin şarkıları) ve Cantes Payo (çingene olmayanların şarkıları) Flamenko'nun gelişmesinde, yani makamların oluşmasında çok büyük katkısı olan pek çok sanatçı bu dönemde yaşamıştır. Bu nedenle flamenko'nun büyük gelişme gösterdiği bu döneme "Altın Çağ" denilmektedir.
Avrupa'nın en eski yerleşimi olarak bilinen Cadiz, M.Ö.1100'de Fenike'liler tarafından kurulmuştur. M.Ö.550'de eski Yunanlılar Güney İspanya'yı kontrol altına aldılar. M.Ö.201- M.S.206 Roma İmparatorluğu'nun bir parçası oldu. 711'de Mağribiler (Faslılar) olarak bilinen Araplar, Suriyeliler ve Berberiler İspanya'yı işgal ettiler. 800 sene burada hakimiyet kurdular.
Arap kültürü İspanya'yı çok büyük ölçüde etkiledi. Kendi şiir, şarkı ve müzikal enstrümanlarını getirdiler. İspanya'nın müziğine duygusallık ve duyarlılık kazandırdılar.
1492'de İspanya tekrar Hristiyan hakimiyetine girdi. En son Endülüs bölgesine ulaştılar. Arap işgalinde en uzun süre kalan bölge Endülüs bölgesi oldu. Hristiyan krallar çok fanatiklerdi ve bu bölge köylerine çok kötü davranıyorlardı. İnsanları zorla vaftiz edip Hristiyan dinine geçiriyorlardı. Böylelikle Müslüman kültürü dağıldı, krallar oraya yerleştiler. Bölgedekilerin varlıkları ellerinden alındı, halk fakirleşti. Bir şekilde yaşam mücadelesi verip kendi kendilerine ayakta durmaya çalıştılar. Yüzyıllar boyu süregelen hoşgörünün yerini baskılar ve yasaklar almaya başlamıştı.
Flamenko'nun Doğuşu ve İspanya'ya GelişiKristof Kolmb'un Hindistan'a ulaşmak için batıda doğuya yola çıkarak Amerika'yı keşfetmesi ve çingenelerin İspanya'ya girişi aynı döneme rastlamaktadır. Katolik kralı ve kilise izni ile Endülüs dağlarında sığınma hakkını almışlardır. Genellikle çayırlık bölgelerde kendine has ve kötü şartlarda yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Göç halkı olan çingenelerin Endülüs'e yerleşmesiyle ilk artistik flamenko doğmuştur. Bu müzik kendi müzikleri ve Endülüs folklörünün birleşmesiyle meydana gelmiştir. Endülüs Müziği'ni Etkileyen Unsurlar
1700'lerden beri İspanyol'ların Afrika'yı yoğun bir şekilde keşfetmeye başlamaları ve Sevilla şehrinin İspanya yarımadasının en büyük köle marketi haline gelmesi ve zenci müziğinin Endülüs müziği üzerindeki etkisi.
İspanyolların Amerika'yı keşfetmeleri sırasında Akdeniz bölgesinden yapılan yolculuklarla Sevilla ve Cadiz limanları Amerika'nın en önemli limanları haline geldi. Ticaret buralarda yapıldı. Zenginlik içinde güneyden pek çok sanatçının gelmesiyle kültürler yayıldı. Güney Amerika'da oluşan Latin Amerikan müziği geri gelen İspanyollarla Endülüs'e taşınmış oldu.
Bale
Bale Nedir? ` sorusuna en kültürlü sayilanindan en az egitim görmüsüne dek toplumumuzda yasayan her kisinin birbirinden farkli yanitlar verecegi mutlak gibidir. Aslinda bu, o kadar zor bir soru degildir ve gerçekte `Müzik Nedir? ` sorusuna oranla bir hayli kolay cevaplandirilir. Bununla birlikte, izleyici olarak, toplum çogunlugunun dogrudan dogruya `bale olayi` ile karsi karsiya gelememesi -ki bu balenin kurumlasma sürecinin ülkemizde üç büyük kent disina tasamamasinin bir sonucudur- baleyi giz dolu bir sis perdesi arkasinda birakmistir. Baleyi her nasilsa izleyebilmis sansli (!) yurttaslarimiz için ise bale, büyüleyici bir çekicilik ifade edebilir. Ancak, çogunlugun baleyi basit anlamda dans ile esdeger tuttuguna emin olunuz. Nasil ki `opera` mutlak anlamda `sarki söyleme`nin karsiligi degilse, bale de bu anlamda dansin karsiligi degildir.
`Bale`yi tanimlamazdan önce, kafamizda bir gösteriyi hayali olarak canlandirmak herhalde iyi bir yöntem olacaktir. `The Sleeping Beauty` (Uyuyan Güzel) `i izlemek üzere koltugunuzda oturuyor ve perdenin açilmasini bekliyorsunuz. Derken salon isiklari loslasiyor ve orkestra `açimlik`i (uvertür) çalmaya basliyor... ve sonra, birden bire perde kalkiyor ve gözleriniz güzel kostümler giyinmis dansçilarin görkemli gösterisiyle karsilasiyor. Gösterisli sahne dekoru muhtesem bir sarayin içini yansitiyor... Alti peri, sirali eslikçileri ile degisimli, dans etmekte... Eserin ruhsal yapisi, `Carabosse`un (kötü ruhlu peri) beklenmedik ortaya çikisiyla aniden degisiyor ve müzik ürpertici bir kabarisla hizlaniyor.
Beklenmedik ve gerilim dolu, heyecan verici bu sahne, `Uyuyan Güzel`in `prolog`u (baslangici) içinde öylesine erken gelir ki, etkileyici gücü son derece fazladir. Koreograf (düzenleyici) Marius Petipa ve Çaykovski`nin bu büyük klasik balesinin buraya kadar olan kismi bize, tanimlamamiz için tüm olusumlari saglar. Her seyden önce müzik dikkatimizi çeker, bunu sahane kostümler ve sahne izler ki buna `dekor` adini veriyoruz. Sahnedeki balet ve balerinlerin dansi olayin en etkileyici yönüdür. Böylece dans yolu ile `bale`nin drama`si` (öyküsü) sergilenir.
Bunun için, daha önce de belirttigim gibi, bale dans ile ayni sey demek degildir. `Dans-drama-müzik-dekor` `bale`yi olusturur. Her ne kadar bir kisim koreograflar son yillarda `George Balanchine` örnegini izlemektelerse de -yalnizca dekoratif dekor olmaksizin yapilan uygulama ki bunda dansçilar basit leotardlar giymislerdir ve sahne açik bir siklorama halindedir veya kumaslarla kaplidir- tüm büyük baleler hemen hemen esit partlar halinde bu bilesenlerden olusur.
`Bale`yi tanimlamazdan önce, kafamizda bir gösteriyi hayali olarak canlandirmak herhalde iyi bir yöntem olacaktir. `The Sleeping Beauty` (Uyuyan Güzel) `i izlemek üzere koltugunuzda oturuyor ve perdenin açilmasini bekliyorsunuz. Derken salon isiklari loslasiyor ve orkestra `açimlik`i (uvertür) çalmaya basliyor... ve sonra, birden bire perde kalkiyor ve gözleriniz güzel kostümler giyinmis dansçilarin görkemli gösterisiyle karsilasiyor. Gösterisli sahne dekoru muhtesem bir sarayin içini yansitiyor... Alti peri, sirali eslikçileri ile degisimli, dans etmekte... Eserin ruhsal yapisi, `Carabosse`un (kötü ruhlu peri) beklenmedik ortaya çikisiyla aniden degisiyor ve müzik ürpertici bir kabarisla hizlaniyor.
Beklenmedik ve gerilim dolu, heyecan verici bu sahne, `Uyuyan Güzel`in `prolog`u (baslangici) içinde öylesine erken gelir ki, etkileyici gücü son derece fazladir. Koreograf (düzenleyici) Marius Petipa ve Çaykovski`nin bu büyük klasik balesinin buraya kadar olan kismi bize, tanimlamamiz için tüm olusumlari saglar. Her seyden önce müzik dikkatimizi çeker, bunu sahane kostümler ve sahne izler ki buna `dekor` adini veriyoruz. Sahnedeki balet ve balerinlerin dansi olayin en etkileyici yönüdür. Böylece dans yolu ile `bale`nin drama`si` (öyküsü) sergilenir.
Bunun için, daha önce de belirttigim gibi, bale dans ile ayni sey demek degildir. `Dans-drama-müzik-dekor` `bale`yi olusturur. Her ne kadar bir kisim koreograflar son yillarda `George Balanchine` örnegini izlemektelerse de -yalnizca dekoratif dekor olmaksizin yapilan uygulama ki bunda dansçilar basit leotardlar giymislerdir ve sahne açik bir siklorama halindedir veya kumaslarla kaplidir- tüm büyük baleler hemen hemen esit partlar halinde bu bilesenlerden olusur.
R&H HipHop
Hip-hop tarihinin 20. yüzyılın sonlarında 60. kökenlidir ve günümüze kadar gelişmeye devam ediyor. That what began more than 30 years ago, boiled over into a particular movement and culture. ne fazla 30 yıl önce başladı Yani, belli bir hareket ve kültürüne üzerinde kaynatılır.
Hip-hop culture originated in New York among black and Latino ghetto. Hip-hop kültürü siyah ve Latin getto arasında New York'ta doğmuştur. Street culture existed for centuries in all countries. Sokak kültürü tüm ülkelerde yüzyıllardır var. But in USA, a country of ghettos, it had a special isolation from society.And then she spilled on the streets of white quarters and then to the masses - the show-business, discos, cinema, etc. show-business, disko, sinema, vb - Ama ABD, gettolar bir ülke, bunu o beyaz dörtte sokaklar ve daha sonra kitlelere dökülen sonra society.And özel bir izolasyon vardı
Hip-hop culture has been internationally recognized with the 70th. Hip-hop kültürünün uluslararası 70 ile kabul edilmiştir. Its main components are rap (MC'ing), break-dance, graffiti, street types of sports games. Ana bileşenleri rap (MC'ing), break-dance, grafiti, spor oyunları sokak türleridir. So, how it all started. Peki, nasıl geldi.
Despite the fact that hip-hop as a way of life originated long ago in various parts of North America, the real birthplace of it is considered to be the South Bronx - the black ghettos of New York, one of the poorest quarters. New York, yoksul mahallelerinden biri olan siyah gettolarda - bir yaşam biçimi olarak hip-hop Kuzey Amerika, bunun Güney Bronx olarak kabul edilir ve gerçek doğum yeri çeşitli yerlerinde uzun zaman önce kökenli olmasına rağmen. But the word "hip-hop" did not yet exist, it was invented a few years later, when already grown-up culture needed some overall title, by a legendary DJ (DJ), Africa Bambaataa. Ama kelime "hip-hop" henüz yoktu, bir kaç yıl sonra zaten büyüdüğü zaman-up kültürünün efsanevi DJ (DJ), Afrika Bambaataa tarafından, bazı genel başlık ihtiyaç icat edilmiştir.
Bronx Güney In 1967 etiketli, Jamaikalı geliyordu geldi Campbell Clive Kool Herc . He is considered to be one of the founders of hip-hop. O hip-hop kurucularından biri olarak kabul edilir. Kool Herc became that, what later became known as "DJ". Kool Herc ne daha sonra "DJ" olarak bilinen, o oldu. In Jamaica, the DJ was a "master" of the music system, which evolved around the lives of youth. Jamaica, DJ gençlerin yaşamlarını etrafında gelişen müzik sistemi, bir "usta" idi. He arranged parties, made an interesting speech-feast into the microphone. Diye, partiler düzenlenen mikrofona ilginç bir konuşma bayram yaptı. Soon he became known as MC ( "master of ceremony") - he gathered music plates, played and announced them. Yakında o ("töreni efendisi") MC olarak bilinen - o, müzik plakalar toplanan oynadı ve onlara açıkladı. And when a DJ, besides making music, announced some rythmic text it became known as the word "rap". Ve bir DJ, müzik yapma yanı sıra, bazı ritmik metin duyurdu zaman kelime "rap" olarak tanındı.
Soon Kool Herc for the convenience of the dancers began to repeat the instrumental breaks between verses, during which the dancers came out to the dance-floor and showed their skills. Yakında dansçıların kolaylık sağlamak için Kool Herc sırasında dansçılar dans pistine çıktı ve becerilerini gösterdi ayetler arasında enstrümantal tatili, tekrar başladı. Kool Herc marked the enthusiasm of the dancers for such breaks, and naimed the term "B-Boy", "Break boys" - for those who are moving in the manner of breaks, and the dance was called breakdancing style (breaking)."MC" has become synonymous with rap, when rappers have become not only DJs but also performers, who are able to move in a special hip-hop manner.In the late 60th breakdance existed in the form of two separate dances - New York acrobatic style, which we call the lower break, and the Los Angeles-based mime (upper break). Kool Herc, bu tatili için dansçıların coşku işaretli ve naimed dönem "B-Boy", "Break erkek" - kim tatili şekilde hareket edenler için, ve dans olarak adlandırılan tarzı (kırma) breakdance ". New York akrobatik tarzı - MC "rapçiler sadece DJ'ler aynı zamanda geç 60 breakdance iki ayrı dans şeklinde varlığını özel bir hip-hop manner.In hareket edebiliyoruz sanatçılar, haline gelmiştir rap ile özdeşleşmiştir Biz alt molası ve Los Angeles tabanlı mim (üst break) dediğimiz. It is an acrobatic style of breaking that was originally twisted by bboys in break-dance. Özgün break-dans bboys tarafından bükülmüş olan kırma bir akrobatik tarzıdır. It became popular, after 1969, when James Brown wrote a funk-hit "The Good Foot" and performed some elements of this dance on the stage. O James Brown bir funk-"İyi Foot" hit yazdı ve sahneye bu dansı bazı unsurları yapılan 1969, sonra popüler oldu.
Bambaataa kendi break-dans ekibi sonunda örgüt haline geldi ve rapçiler dahil Zulu Nation, DJ'ler, grafiti sanatçıları ve dansçıları kurdular. Zulu Nation, along with other teams contributed to promote break-dancing.Bambaataa included 5 elements into the hip-hop culture: MC'ing ( "Rapping" - rap), DJ'ing, Graffiti (Writing), Dancing (Breaking, Up-Rocking, Popping, Locking), and knowledges. (- Rap "rap"), DJ'lik, Graffiti (Yazma), Dancing (Yukarı, Breaking MC'ing: Zulu Nation, diğer takımların break-dancing.Bambaataa teşvik katkıda birlikte hip-hop kültürüne 5 element dahil -Rocking, haşhaş, kilitleme) ve bilgiler. The last item on his sense means that there is a lack of knowledge about hip-hop culture. duygusu üzerinde son öğe hip-hop kültürü hakkında bir bilgi eksikliği var demektir.
Veteran of the hip-hop and a leader of the b-boys in the 70th of XX century was Richard Colon, known as "Crazy Legs". hip-hop Gaziler ve XX yüzyıl 70. yılında b-erkek bir lider "Crazy Legs" olarak bilinen Richard Colon oldu. His break-dance group "Rock Steady Crew" - one of the most vocal and motor, created a new culture of hip-hop. Onun break-dans grubu "Rock Steady Crew" - en vokal ve motor biri, hip-hop yeni bir kültür oluşturdu. Brake and rap have become synonymous with hip-hop, to which also refers graffiti as one of the factors that promote the popularization of hip-hop. Fren ve rap aynı zamanda hip-hop kitleselleşme teşvik unsurlarından biri olarak grafiti ifade eder, hip-hop ile eşanlamlı hale gelmiştir.
Hip-hop dance can be divided into two basic types: Hip-hop dans iki temel tip ayrılabilir:
* Old school (old school hip-hop); * Eski okul (old school hip-hop);
* New style (new school hip-hop). * Yeni stil (yeni okul hip-hop).
Old school (old school) includes popping, locking, breakdance. Old school (eski okul), breakdance kilitleme, haşhaş içerir. Popping in its turn is divided into boogaloo, electric boogaloo, tetris, waiving, robot, egypcian, pop corn. kendi sırayla haşhaş Boogaloo, elektrikli Boogaloo, tetris, feragat, robot, egypcian, pop corn ayrılmıştır. Style " locking " became scenic standard for many black singers and MTV stars such as Janet Jackson and her dancers, as well as many others are moving in this style. Style " kilitleme "şarkıcı birçok siyah için oldu manzaralı standart ve MTV tarzı bu yıldızlar gibi Janet Jackson ve dansçıları, hem de hareketli diğerleri kadar. In the 90th there was a new form of hip-hop, which connects traffic from the old school styles: popping, locking, break-dancing (but more focused on footwork as opposed to acrobatic style), as well as from many other styles. diğer birçok stilleri gibi gelen, (ama daha akrobatik tarzı aksine ayak üzerinde duruldu), break-dans kilitleme, haşhaş: 90 yılında eski okul stilleri gelen trafik bağlayan hip-hop, yeni bir form vardı. Gradually, penetrating into the pop culture, absorbing all the new elements and styles, transforming, hip-hop has become the leading dance direction and separated into a single direction - hip-hop. Yavaş yavaş, pop kültürünün nüfuz emici tüm yeni unsurlar ve stilleri, dönüşüm, hip-hop sahip önde gelen dans yön olmak ve tek bir yöne ayrılarak - hip-hop.
There are video clips of famous stars of hip-hop and R'n'B music, we see the dancers moving in the style of new style hip-hop. hip-hop ve R'n'B müziğin ünlü yıldızların video klipler biz dansçıların yeni stil hip-hop tarzında hareketli görmek vardır. Hip-hop as a dance area is so popular that it has penetrated into our lives everywhere - in the show, music videos, dance schools and centers, fitness clubs, cinema, theater, etc. After more than 30 years since the outbreak and development of hip-hop there are no signs of slowing down this culture. gösterisi, müzik videoları, dans okulları ve merkezleri, fitness kulüpleri, sinema, tiyatro, salgın ve geliştirme beri fazla 30 yıl sonra vs - bir dans alanı olarak Hip-hop her yerde hayatımızın içine nüfuz vardır ki bu kadar popüler hip-hop bu kültürü yavaşlama işaretleri vardır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)